Ermenistan’ın, Türkiye ve Azerbaycan’dan hukuk dışı, sınırlarını aşan talepleri nedeniyle süregelen ihtilaflar bugün de devam etmektedir. Hem Ermenistan işgali hem de 1915 Ermeni tehciriyle ilgili asılsız iddialar ve Ermenistan’ın her iki ülkeden toprak talepleri, Türkiye ve Azerbaycan’ı ortak “Ermeni Sorunu” paydasında da biraraya getirmektedir. Bugün hukuk dışı sözde Batı Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye’nin doğusu ve Nahçıvan’ı talep etmektedir. 1921 yılındaki Moskova ve Kars Antlaşmaları’yla -Ermenistan’ın tüm çabasına rağmen- Yukarı Karabağ ve Şerur, Delegez ile Nahçıvan, Azerbaycan’da kalmıştır.
Ermenistan’ın hukuksuz iddialarına göre;
Moskova-Kars Anlaşmaları geçersizdir. Türkiye ve Azerbaycan’ın sınırlarını çizen Moskova ve Kars Antlaşmaları’nı imzalayan Ankara hükümeti sadece bir sivil toplum örgütüdür. Uluslararası hukuk süjesi değildir. Bu antlaşmaları imzalayan Moskova ve Erivan temsilcileri de yetkisizdir. Misak-ı milli topraklarını İstanbul hükümeti temsil etmekte, Sevr Antlaşması ise güya hukuken yürürlüğe girdiğinden, Sevr’e dayanarak Wilson tarafından çizilen sözde Batı Ermenistan toprakları yani Doğu Anadolu ve Nahçıvan, tazminatlarla birlikte Ermenistan’a geri verilmelidir! Ermenistan Batum Antlaşmaları ile 1918’de verdiği taahhütlere uymamıştır. Ermenistan bugün hala 1921 Moskova-Kars Antlaşmaları’nın geçersiz olduğunu ileri sürerek Kars, Ağrı, Nahçıvan ve Karabağ’ı resmi metinlerinde talep etmektedir.
Ermenistan’ın 1995 tarihli yürürlükteki anayasasının 1. maddesinde atıf yapılan ve anayasal metin statüsünde bulunan 23.08.1990 tarihli “Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde”;
Ermenistan SSC Yüksek Konseyi,
Ermenistan halkının birleşik iradesini ifade ederek, Ermeni halkının kaderi için tüm Ermenilerin özlemlerinin gerçekleştirilmesi ve tarihi adaletin yeniden sağlanması konusundaki sorumluluğunun bilincinde olarak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilkelerinden ve uluslararası hukukun bilinen normlarından hareketle, ulusların özgür kendi kaderini tayin hakkını gerçekleştirerek, Ermenistan SSC Yüksek Konseyi ve Dağlık Karabağ Ulusal Konseyi’nin 1 Aralık 1989 tarihli “Ermenistan SSC ve Dağlık Karabağ’ın Yeniden Birleşmesi Hakkında” ortak kararına dayanarak, 28 Mayıs 1918’de kurulan bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’nin demokratik geleneklerini geliştirerek,
demokratik, yasal bir toplumsal sistem yaratma görevini belirleyerek,İLAN EDİYOR..
ifadesi yer almaktadır.
Aynı Bildirgenin 11. maddesinde ise,
Ermenistan Cumhuriyeti’nin 1915’te Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleşen Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınması davasını destekleyeceği düzenlenmiştir.
Ermenistan Anayasası’nın 1. ve 21. maddeleri:
“Madde 1:
” Ermeni halkı, Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nde yer alan Ermeni devletçiliğinin temel ilkelerini ve ulusal hedeflerini temel alarak , özgürlük aşığı atalarının, vatanın güçlendirilmesi ve refahına, nesillerin özgürlüğünün, genel refahın ve toplumsal dayanışmanın sağlanmasına adanmış egemen bir devleti yeniden kurma yönündeki kutsal mesajını gerçekleştirerek, evrensel değerlere olan bağlılığını teyit ederek, Ermenistan Cumhuriyeti Anayasası’nı kabul eder.”
Madde 21. Ermenistan Cumhuriyeti’nin sembolleri
1. Ermenistan Cumhuriyeti bayrağı üç renklidir: kırmızı, mavi, turuncu ve eşit yatay çizgiler.
2. Ermenistan Cumhuriyeti’nin arması: Kalkanın ortasında, Nuh’un Gemisi ile Ağrı Dağı ve tarihi Ermenistan’ın dört krallığının armaları yer alıyor. Kalkanı bir kartal ve bir aslan tutmakta olup, kalkanın altında bir kılıç, bir dal, bir demet başak, bir zincir ve bir kurdele tasvir edilmiştir.
3. Bayrağın ve armanın ayrıntılı açıklaması kanunla belirlenmiştir.” Şeklindedir.
Türkiye ve Azerbaycan aleyhindeki bu ifadeler sadece anayasal metinlerde yeralmamış aynı zamanda, Ermenistan Anayasası’nın 203. maddesinde,
Anayasanın Değiştirilemez Maddeleri başlığı altında
Anayasanın 1, 2, 3 ve 203. maddelerinin değiştirilemeyeceği düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere anılan metinlerin değiştirilmesini Ermenistan yönetimi kabul etse bile, Ermenistan Anayasa Hukuku açısından bu güçlendirilmiş çekirdek anayasal metinlerin mevcut anayasal düzenlemeler tahtında nasıl hukuksal çerçevede değiştirilebileceği hususunun incelenmesi gerekecektir. Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi’nin ve Anayasanın 21. Maddesi’ndeki Ağrı Dağı’yla ilgili düzenlemenin değiştirilmesi, bu çerçevede değerlendirilebilir.
Böylece Ermenistan Azerbaycan ile imzalayacağı bir Barış Anlaşması hakkında, -uluslararası hukuka uymasada- Anayasasına aykırılık nedeniyle geçersizlik iddiasında bulunamayacaktır.
Öte yandan,
10 Kasım 2020 Antlaşması sadece bir ateşkes rejimini düzenlememektedir. Taraflara uluslararası hukuk tahtında kalıcı haklar tesis etmektedir. Örneğin Zengezur bölgesindeki ulaşım koridoruyla ilgili Azerbaycan’ın sahip olduğu kalıcı serbest geçiş hakları gibi. Bu çerçevede 10 Kasım Antlaşması sadece bir deklarasyon değil kendine özgü tarafları bağlayan, yeni haklar sağlayan bir Antlaşmadır. Bazıları bu antlaşma için hatalı olarak “Üçlü Antlaşma” ifadesini kullanmaktadır. Bu yanlış; Rusya sadece gözlemcidir, taraf ve garantör değildir.
Bu çerçevede, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki olası bir Barış Anlaşmasında, anılan serbest geçiş haklarının teyiden kabul edildiğine dair düzenlemelere yer verilebilir.
Barış Anlaşması kapsamında Azerbaycan’ın Ermenistan’dan tazminat hakları da değerlendirilmelidir.
Hocalı Katliamı, 1948 Soykırımı Önleme Sözleşmesi’nden sonra gerçekleşmiştir. Bu nedenle faillerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde tıpkı Serebrenica davasındaki gibi yargılanması gerekir. Birinci Karabağ Savaşı’nda Ermenistan, savaşın ve işgalin hukuki sorumluluklarından kaçmak için sözde Karabağ “Artsakh” devletini ileri sürmüştür. Ama 1994 Bişkek Ateşkes Antlaşması’nda ve 10 Kasım 2020 Anlaşması’nda Ermenistan Devleti’nin taraf olarak yeralması, Ermenistan’ın bu tezini çürütmüştür. Ermenistan tek başına Azerbaycan topraklarındaki işgal ve terörün bugünkü sorumlusudur. Bu çerçevede Ermenistan’ın savaş hukuku gereği tazminat yükümlülüğü bulunmaktadır.
Bir diğer ihtilaf konusu, Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan’ı taraf göstererek, 1915’te Osmanlı ülkesinde, 1918’de Bakü’de, 1988 sonrasında Azerbaycan topraklarında gerçekleştiğini ileri sürdüğü sözde soykırım-katliam iddialarıdır.
Ermenistan’a göre 1918 13 Eylül’ünde Osmanlı ve Musavat Müfrezeleri Bakü Ermenilerine karşı bir katliam düzenleyerek 10.000 kişiyi öldürdüler. 1990 sonrasında Sumgayıt’ta, Kirovabad’ta, Bakü’de Ermenilere karşı katliamlar düzenlendi.
Ermenistan’ın gerçek dışı katliam iddiaları bu örneklerle sınırlı değildir.
Ermenistan, 26 Kasım 1991’de Azerbaycan Parlamentosu’nun Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin feshi ve Stepanakert’in adını “Hankendi” olarak değiştirme kararını da kabul etmemiştir.
Sonuç olarak,
Ermenistan’ın Azerbaycan ile imzalamasını arzu ettiğimiz Barış Anlaşması’nda, yukarda belirtilen anayasal sorunlar da gözönüne alınarak, karşılıklı sınırların teyiden tanınması, Karabağ bölgesindeki idari birimlerin, isimleriyle birlikte Azerbaycan’ın mülki rejimi çerçevesinde kabul edilmesi, Azerbaycan hakkındaki sözde soykırım–katliam iddialarının geçersizliğine değinilmesi, 10 Kasım 2020 Anlaşması’nın 9. maddesinde düzenlenen serbest geçiş haklarının netleştirilerek kabul edilmesi, Moskova- Kars Anlaşması’nın teyiden tanınması önem arzetmektedir.
Ermenistan Anayasasında yukarda belirtilen düzenlemelerle ilgili değişikliklerin yapılarak Barış Anlaşmasının imzalanması ve tazminat taleplerinin de bu anlaşmada yer alması tercih edilebilir. Bununla birlikte, anılan konuların ikincil bir anlaşmayla çözüme kavuşturulması hususu, Barış Anlaşmasında kararlaştırılabilir.Hazar Havzası bölgesinin barışı ve istikrarı için benzer bir dostluk ve işbirliği anlaşmasının Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanması her iki ülke açısından yararlı olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun taraf bulunduğu antlaşmalarla doğrudan bağlanmayı kabul etmemiştir. Lozan Barış Antlaşması’nın 99. maddesiyle, Osmanlı İmparatorluğu’nca yapılan ve Türkiye’yi de bağlaması kabul edilen çok-taraflı antlaşmaların bir listesi oluşturularak bu ortaya konmuştur. Böylece, Osmanlı İmparatorluğu’nun taraf bulunduğu antlaşmalar arasında bir ayırıma gidilerek, ikili antlaşmalarla ile çok-taraflı antlaşmaların listede yer almayanlarının Türkiye’yi bağlamayacağı ortaya çıkmaktadır. Öte yandan Lozan Barış Antlaşması’nın 100. ve 101. maddeleriyle Lozan Ticaret Sözleşmesi’nin 14. maddesi Osmanlı İmparatorluğu’nun da taraf bulunmadığı yada henüz onaylamadığı bir antlaşmalar listesi vermekte ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bu antlaşmalara katılmayı ya da onaylamayı kabul ettiğini bildirmektedir. Görüldüğü üzere Türkiye Osmanlı Devleti’nin sorumluluklarıyla bağını Lozan ile kesmiştir. Savaş tazminatı ile ilgili sorumluluklar da sınırlı olarak bu anlaşmada düzenlenmiştir. Bu hukuki gerçeklik Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nın eski Osmanlı Toprağı olan Kızıldeniz’deki Haniş Adaları’nın aidiyetiyle ilgili 1998 tarihli kararında da görülmektedir.
Üstelik Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Osmanlı Türklerinin yegane devleti olan genç Türk devleti ile Brest-Litovsk Antlaşması akabinde Mayıs 1918’de kurulan Ermenilerin yegane devleti ve temsilcisi genç Ermenistan Cumhuriyeti, tazminat talepleri ve sınırlar gibi pek çok konuyu çözen, ihtilafları sonlandıran, Sevr Antlaşması’nın geçersizliğini teyiden kabul eden 03 Aralık 1920 Gümrü Antlaşması’nı imzalamıştır. Gümrü Antlaşması Ermenistan meclisinde onaylanacakken, Bolşeviklerin yönetime gelmesiyle birlikte bu onama olağanüstü gelişmeler nedeniyle gerçekleşmese de, benzer nitelikteki, Sovyetler Birliği’yle 16.03.1921’de yapılan Moskova Antlaşması, içinde Ermenistan’ında bulunduğu Kafkas Devletleri’yle 13 Ekim 1921 yılında yapılan Kars Antlaşması’yla kesin çözüme ulaşılmıştır. Moskova ve Kars Antlaşmaları gibi önem taşıyan ve Türkiye’nin savlarını destekleyen, çok az bilinen bir başka antlaşmaya değinmek istiyoruz: Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Sovyetler Birliği arasında 9 Temmuz 1922’de imzalanan Konsolosluk ve Aile Hukuku Antlaşması’da Türkiye ve Ermenistan’ın birbirlerini ve sınırlarını tanıdıklarını, önceki antlaşmalarla kurulan rejimlerin, kabul edilen hakların devam ettiğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanacak bir dostluk anlaşmasında, tüm Ermenilerin uluslararası hukuk tahtında yegane temsilcisi olan Ermenistan Devletinin, tıpkı Lozan Barış Anlaşması’nın 99 v.d. maddelerinde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde 1915 olaylarındaki katliam iddialarıyla ilgili herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, sözde soykırım iddialarıyla ilgili 3. ülkelerin parlamentolarında aldıkları kararların geçersizliğini teyiden kabul etmesi olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Av Ferhat Aznevi